Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Nihat Aydın
Varis, toplardamarların kalıcı olarak genişlemesi ve kıvrımlı hale gelmesiyle ortaya çıkan, sık rastlanan bir damar hastalığıdır. Özellikle bacak toplardamarlarında görülür ve çoğunlukla genetik yatkınlık, uzun süre ayakta kalma, fazla kilo, gebelik ve hareketsiz yaşam tarzı ile ilişkilidir. Klinik olarak yalnızca kozmetik bir sorun gibi algılansa da, varis ilerleyen dönemlerde ciddi dolaşım problemlerine yol açabilir.
Hastaların en sık şikâyetleri arasında bacaklarda ağrı, ağırlık hissi, kaşıntı, yanma, gece krampları ve uzun süreli oturma ya da ayakta kalma sonrası şişlik bulunur. İleri evrelerde ciltte renk değişiklikleri, egzama benzeri döküntüler ve iyileşmesi güç yaralar gelişebilir. Bu nedenle varis yalnızca estetik bir rahatsızlık olarak görülmemelidir.
Tanıda en önemli yöntem Doppler ultrasonografidir. Bu yöntemle toplardamarlardaki kapakçıkların işlevi değerlendirilebilir, geri kaçış (reflü) olup olmadığı anlaşılır. Erken tanı sayesinde hastalık ilerlemeden önlem alınabilir.
Tedavi hastalığın derecesine ve hastanın şikâyetlerine göre planlanır. Hafif olgularda yaşam tarzı değişiklikleri, kilo kontrolü, düzenli egzersiz ve varis çorabı kullanımı önerilir. Daha ileri vakalarda ise lazer, radyofrekans, köpük skleroterapisi veya cerrahi yöntemler tercih edilebilir. Son yıllarda geliştirilen yapıştırma (endovenöz yapıştırıcı) tekniği, ameliyatsız ve hızlı iyileşme süresi nedeniyle öne çıkmaktadır.
Korunma açısından ise düzenli yürüyüş, uzun süre sabit pozisyonda kalmaktan kaçınma, bacakları yukarı kaldırarak dinlendirme ve dar giysilerden uzak durma önemlidir.
Sonuç olarak, varis toplumda sık görülen, yaşam kalitesini belirgin şekilde etkileyen ancak modern yöntemlerle etkin biçimde tedavi edilebilen bir hastalıktır. Hastaların şikâyetlerini göz ardı etmeden uzman hekime başvurması, hem komplikasyonların önlenmesi hem de estetik kaygıların giderilmesi açısından büyük önem taşır.